Sayfalar

24 Nisan 2011 Pazar

Vizeler, Ales, Filmler, Klipler, "Muscle Girl"... Ohoo:)


ne acayip bir başlık oldu ha :) ama bugün mazur görün beni, 3 saat uykuyla sabahın köründe Ales'e girdim, hem de üç vasıta değiştirerek.. sonra bilmece bulmaca dolu acayip bir sınava girdim ve eve geldiğimden beri uyuyorum :) kafam 1500 kısacası.. olsun, ilk vize haftamı kazasız belasız atlattım en azından, yani öyle umuyorum, geriye kaldı bir hafta.. şu sınav haftaları da olmasa öğrencilik gibisi yok ha :)

dün gece biraz kafam dağılsın dedim ve kendime bir komedi filmi seçtim: "Going by the Book". moduma uygun iyi bir film seçmişim gerçekten. iyice güldüm gece gece.. hoş bir komedi olmuş gerçekten, uzamadan tadında bitti hem de..



- spoiler-

film bir soygun tatbikatından ibaret aslında.. işini fazlasıyla ciddiye alan bir polis memuru bir soygun tatbikatı için soyguncu olma emri alır ve bu işi de en iyi şekilde yapmaya çalışır elbette.. tabi gerisi komedi.. ölü taklidi yapan insanların saatlerce yerde yatması falan acayip komikti :) sonra sözde vurulan adamın "ölmedim ben çelik yelekliydim" demesi üzerine bankadaki bir çocuğun: "başına mı yelek miydin, başından vurulmamış mıydın" demesi de çok iyiydi. ve filmin bomba esprisinde sıra.. çok konuşup sorun çıkaran bir kadının önünde mekik çekmeye başlayan yaratıcı soyguncumuzun tatbikat gereği meğerse mekik çekerek kadına tecavüz etmiş olduğunu öğrendiğimde ise gülme komasına girdim resmen :)

- spoiler-



kısacası sevdim bu filmi.. benim gibi bunalıp kafasını boşaltmak isteyenler için birebir :)

ve benim yine yoğunluktan yeni öğrendiğim bir hadise daha.. Jang Geun Suk Japonca single çıkarmış! bugüne kadar bu işe el atmadığı için artık kendisinden böyle bir atak beklemiyordum açıkçası. gerçi "Do Re Mi" filmini izlediğimden beri şarkı söylemesi gerektiğini düşünmekteyim. sahneye çok yakışıyor, her şarkı söyleyişinde yılların şarkıcısı havasını bırakıyor arkasında.. bence doğru bir tercih yapmış. şarkıya gelice.. Jang çok yumuşak, tatlı bir sese sahip.. bu şarkıda ise gürültülü enstrümanlar sesini kapatmış bence. slow, romantik bir şarkıyla çıkış yapması daha hoş olabilirdi.. bir de.. o saçlarını kestirse biraz.. gerçekten çok uzamış :)







ve günün diğer haberi.. "Muscle Girl"ün ilk bölümü internete düşmüş :) altyazısız olsa da ucundan köşesinden izlemeye çalıştım. konusunu bildiğim için de anladım biraz. öncelikle bir oh çektim, Hong Gi o iğrenç pembemsi balyajlar attırdığı ve tuhaf şekilsiz bir biçimde uzattığı saçlarını kestirmiş ve kahverengiye boyatmış :) çooook tatlı olmuşş! yine bi popstar rolünde, bu sefer tatlı Jeremy gibi sevimlilikler yapmak yerine şovalyelikler yapacak dizide anladığım kadarıyla :) yalnız ilk bölüm 20 dakika falandı, çok az ama :( neyse, bir an önce tüm bölümleri bitse de izlesek..



bu resmi de twitter'ında paylaşmış, dizi setinden sanırım.. hımmm, beğendim^^



vee son haber.. sevgili Hikaru yeni hikayesini yazıyor.. güzel haberi aldım bugün, buyrunuz:  Güneş ve ay’ın öyküsü…

daha diğer hikayemiz "My Lovely Roommate"i bitirememiş olsam da, bitirir bitirmez başlayacağım yenisine. blog dünyasına geç adım attığım için yavaş ilerliyorum. daha okuyacak bir sürü şey var.. çok hoş :)

işte böyle.. karmakarışık bir yazı oldu.. uyku sersemliğime verin artık :) bir de insan ortamlardan böyle uzak kalınca hemencecik yazmak istiyor olanları :) görüşmek üzere^^

13 Nisan 2011 Çarşamba

Hana Yori Dango vs. Kkotboda Namja



Tüm dünyada "Boys Over Flowers" olarak bilinen "Hana Yori Dango" serisi gerçekten üzerinde uzun uzun konuşulmayı hakeden bir seri. dizinin bir çok versiyonu var ama ben sadece Kore ve Japon versiyonlarını izledim. Tayvan versiyonuna göz gezdirdim ama Çinceye fazla tahammülüm olmadığı için Çin versiyonuna bakmadım bile..



ilk olarak dizinin Kore versiyonu "Kkotboda Namja"yı izledim ve herkes gibi bayıldım, bittim yani :) senaryo güzel, oyuncular güzel, mekanlar güzel.. güzel de güzel..  adamlar nasıl dizi yapmış dedim bravo gerçekten.. eleştirilecek noktaları olsa da dizinin güzelliğinden ötürü es geçtim ben onları kısacası. daha sonra da orijinali nasıl acaba diye merak edip Hana Yori Dango'yu izledim. ilk Kore versiyonunu izleyenler pek sevmemişler onu ama ben çok sevdim.. hikayenin gidişatı, kurgusu bakımından belki de Kore versiyonundan bile iyi dedim hatta.. neyse, iki versiyonla ilgili de fikirlerimi şöyle bir listeleyeyim bakalım:

- öncelikle Kkotboda Namja'nın f4ünü tek geçiyorum. böyle tatlı, böyle yakışıklı çocukları nasıl bir araya toplamışlar, daha sonra izlediğim dizilerin castını beğenmez oldum onlar yüzünden :) hele bir Yi Joong var  ki dizide, bildiğiniz doğal afet.. Yoon Ji Hoo desen bambaşka.. Gu Jun Pyo'yu saymıyorum bile, onun şekerliği sempatisi yeter zaten..



- Kore versiyonuna adamlar acayip para yatırmış, o okul, Jun Pyo'nun evi, Yeni Kaledonya adasında çekilen bölümler falan.. her yerden lüks ve gösteriş akıyordu adeta. insan masal gibi izliyor diziyi. ama Japon versiyonu daha gerçekçi. mekanlar falan bu kadar abartılmamış. bazıları buna "ucuz yapım" dese de bence bu sade hava da fena gitmemiş diziye. mesela Hana Yori Dango'daki Etoku Lisesi benim okuduğum liseden farksızdı.. ama Shinhwa uff neydi öyle ya :) Tsukasa Makino'yu sahip olduğu adalara falan da götürmedi.. daha içimizden bir aşk olmuş onlarınki aslında.. bir diğer örnek de, iki dizide de parti var, birinde Makino üçlü kötü kız grubu yüzünden kot tişörtle gidiyor partiye  ve utanıyor.. diğerinde ise Jan di aynı şekilde kandırılarak "Wonder Girl" kostümüyle gidiyor partiye ve büyük rezillik oluyor.. böyle bir masal havası hakimdi işte diziye..

- iki diziyi de iki sezon olarak ele alırsak ben Kkotboda Namja'nın ilk sezonunu Hana Yori Dango'nun ise ikinci sezonunu tek geçiyorum. Kore versiyonunda ikinci sezon aşırı yavaştı, yan karakterlerin hayatları diziyi işgal etti resmen. ana karakterler birbirinin yüzüne bakmadı. Jun Pyo'nun yüzü hiç gülmedi, o şapşal gülüşünü özlemiştim resmen. ama Japon versiyonunda ikinci sezon daha ılımlı, daha romantik geçti. Jun Pyo yumuşayamadı bir türlü ama Tsukasa çok romantik çocuktu, Makino'nun evinden çıkmadı her şeye rağmen yavrum :)




- Japon versiyonunun bazı kısımları daha mantıklı geldi bana. mesela Hana Yori Dango'nun ikinci sezonunda Tsukasa'nın Makino'yu unutmasının mantıklı bir sebebinin olduğu görülüyor. intihar eden o adam çocuğu derinden etkilemiş artı uzun bir zaman geçmiş ve çocuk doğal olarak kızdan soğumuş.. Kore versiyonunda o intihar eden adam yok, Jun Pyo annesinin tehdidiyle "sen silmek istediğim bir lekesin" diyor kıza. Türk filmi mod 10 :)

- Kore versiyonunun ilk sezonu çok samimi ve sıcak geldi bana. Jun Pyo'nun Jan di'nin evine gelip ailesiyle tanışması, kendi evinin banyosu kadar olan o evde kalması.. Jan Di ile mahsur kaldıkları o yerde daha ilk günden "birlikte ilk gecemiz" yazarak kendi kendine gelin güvey olması, f4ün ikiliyi hastanede barıştırdıkları sahne falan.. çok şirindi.

- Kore versiyonunda Yoon Ji Hoo karakteri özellikle ikinci sezonda ana karakteri geçti resmen. her bölüm her bölüm onu görür oldum. o balıksı bakışlarıyla bir türlü gözden kaybolamadı.. kız temizliğe gidiyor karşısında, muayenehaneye gidiyor karşısında.. bi git be çocuk.. ama Rui'cim öyle miydi.. ilk sezon biraz ön planda olsa da ikinci sezon görmedim bile ben çocuğu.. çok cooldu gerçekten. Ji Hoo o cool tavırlara sahip olamadı. Jan Di için ağladı falan.. cık cık.. ben Rui'nin karakterini daha çok sevdim kısacası..




-her iki versiyonda da yarışma var. birinde Makino yarışıyor diğerinde herkesler birden. ben ikisini de sevdim. iki yarışma da birbirinden tamamen farklı olsa da senaryoya güzel gitmiş bence. Kore versiyonunda yine Jan Di- Ji Hoo yakınlığı vurgulanmış, tek fark buydu..



- sanki f4 yetmezmiş gibi bir de Kore versiyonuna Haje  çıtırı geliverdi sonradan. ama ne tatlı çocuktu ya.. o da ayrı bir afetti resmen.. ben zaten onun olduğu bölümleri falan çok seviyorum.. Kore versiyonunda iyi ayarlanmış o kısımlar. gerçi yine Haje'nin popüleritesi bayağı abartılmıştı, Junpei o kadar popüler değildi Japon versiyonunda. yine de çok hoştu o bölümler. ayrıca Hana Yori Dango'da Junpei'nin varlığından Tsukasa'nın haberi bile olmadı.. tatsız geçti o kısımlar.. bir de neydi o Junpei öyle.. çocukta bildiğiniz laz burnu vardı, hiç beğenmemiştim kendisini, Haje'nin yanından geçemedi malesef..



daha sonra Junpei'nin Hana Kimi'deki tatlı Nakatsu olduğunu öğrendim, şoka girdim.. hala inanamıyorum.. nasıl da değişmiş çocuk pess :)



yukarıda görülmekte olan şahıs Junpei..




ve bu da aynı şahsın farklı hali olan tatlı Nakatsu.. iki resim arasındaki 7 farkı bulunuz bakalım :)

- ve elbette Jan Di vakası.. Kore versiyonunu yazan senaristler o tatlı Makino yerine neden böyle gudubet bir karakter yazmışlar bilemedim. Makino tatlıydı, duygusaldı, romantikti, aşkı için neler yaptı. İkinci sezonda bile Tsukasa'yı arayıp "seni seviyorum" diye ağladı hatta.. ama Jan Di, ruhsuz duygusuz kızın teki çıktı. çocuğun yaptığı hiç bir şeyi takdir etmedi, seni seviyorum bile demedi.. son bölümlerde bi kaçtığı için söylemişti onu saymıyorum bile.. Jun Pyo'nun değerini hiç bilmedi kısacası. en sevmediğim kadın karakterlerden olmayı başardı.. Makino ise her zaman favorim :)




- ayrıca Makino o okula burslu olarak bileğinin hakkıyla girmişken Jan Di şans eseri giriyor.. ikisindeki zeka farkı buradan kendini belli ediyor zaten. bir de o salaklıkla doktor oluyor daha sonra.. gerçekten masal oldu dizi işte o anda :)

- Hana Yori Dango'nun özellikle ilk sezonunda Tsukasa çok sert geldi bana. tepkileri falan bayağı korkutucuydu. sırf sarıldıkları için Makino ve Rui'yi rezil etmişti okulda.. Jun Pyo'cum ne yapsın? kızı tatile götürdü kız gitti çocuğun kankasıyla öpüştü.. sonra, ilk bölümlerde bir partiye gidiyorlardı, sanırım Rui Makino'ya "çok güzelsin" demişti ve o da onca insanın önünde Rui'ye tokat atmıştı.. Jun Pyo gerçekten yumuşak çocukmuş demiştim kendi kendime.. ama iki karakter de iyi olmuştu bence, bu kısımda bir sorun yok :)

- Kkkotboda Namja'nın ilksezonu gerçekten çok güzeldi, çok değişik, romantik sahneler eklenmiş dizinin orijinaline.. mesela Jan Di ailesiyle yol kenarında seyyar satıcılık yaparken Jun Pyo'nun annesinin kızı rezil etmesi, Jun Pyo'nun ise buna rağmen arabadan çıkıp inadına Jan Di'yi öpmesi çok hoş bir sahneydi.. yine Japon versiyonunda eksik olanlardandı..




-Tsukasa'nın New York'a gittiği bölümde Makino'nun onu gitmeden yakalayıp "seni seviyorum" demesi çok güzeldi. Kore versiyonunda o da yok. insan böyle romantik bir sahneyi neden diziden çıkarır anlamadım.. Jan Di ancak uçağa bakabildi uzaktan. o da yine kahramanımız Ji Hoo sayesinde.. olmasa olmazdı zaten :) gerçi Jan Di uçağı yakalasaydı da en fazla "hoşçakal" derdi çocuğa ruhsuz şey..




- Kore versiyonunda Woo Bin karakteri çok arka planda kalmış. çocuk hayalet gibi kaldı dizide, sesi çıkmadı neredeyse. ama Hana Yori Dango'da Akira'nın hayatı daha ön plandaydı, hatta Sojiro'dan bile daha çok yerde gördüm kendisini dizide. Makino'nun patronuyla yaşadıkları da çok sevimliydi.. ama zavallı Woo Bin'i Ji Hoo'nun 10'da biri kadar bile göremedik dizide..




- bir çok kişi bayılıyor Ga Eul- Yi Joong aşkına yani Ga Eul'un tek taraflı aşkına.. bense çok sıkıldım o ikilinin olduğu kısımlarda. ortaya gereksiz yere gereksiz bir aşk koymuşlar . çocuk kızı sevmiyor işte uzatmaya ne gerek var .. zaten yapışık ağlak kızlardan bıkmışım ben :) son bölümde de yalandan buluştular, mutlu falan oldular.. Japon versiyonunda ise böyle bir aşk falan yok. çocuk zaten playboy, yapışkan kızı görünce kaçıyor adeta. kız da kovalıyor onu.. animesine sadık kaldıkları belli, güzel komedi unsurları eklemişler bu bölümlere.. daha iyi olmuş bence.. her daim ağlayan iyi kız yerine sevdiği çocuğu kovalayan çatlak kızı tercih ederim her zaman :)



- ve Ji Hoo'nun dedesi. yine Hana Yori Dango'da olmayan gereksiz bir ayrıntı bence. Ji Hoo ile dedesinin dramı beni çok baymıştı izlerken.. ilk sezondaki komedi havası yerine böyle yan karakterlerin falan her daim ağlaması abartı olmuştu bence. hele  dedenin Jan Di'ye bayılması.. nesini sevdiyse acabaa?

- ve annelerin farkı. ilk Kore versiyonunu izlediğim için ben yine lanet bir anne bekledim Hana Yori Dango'da. hiç öyle olmadı. bu kadın o kadından bin kat insaflı çıktı resmen. bir kere diğeri kadar otoriter değildi ve en azından arada bir gülüyordu. ayrıca dizinin sonlarına doğru o da Makino'yu sevmeye başlamıştı. Jun Pyo'nun annesini Misa'da da sevmemiştim bu sefer nefret ettim ıyyk!



- Kore versiyonundaki yüzme olayı diziye çok güzel gitmiş bence. Jan Di'nin  daha sonra yüzememesi Jun Pyo'nun kırılma noktası oldu zaten, cuk oturdu o bölümlere. ya da ayrılarken bir daha boğulma tehlikesi yaşarsa Jan Di'yi kendisinin kurtarabilmesi için korkmasına rağmen yüzme öğrenmesi çok romantikti. hele son sahnede Jan Di'nin Jun Pyo'ya geçmişini hatırlatmak için kendini havuza atması falan da çok etkileyiciydi. Japon versiyonunda bu eksikliği hissettim ben.

- Kore versiyonundaki en büyük saçmalıklardan biri de Jun Pyo'nun son bölümde hastanede tanıştığı o aptal kız Jang Yu Mi ile yurtdışına gitmek istemesiydi. neymiş okuyacaklarmış orada. pes yani.. daha dün tanıştığın kızın tekiyle nereye gidiyorsun sen bir kere? Japon versiyonunda öyle bir şey olmadı Allah'tan, kız kendi kendine tasını tarağını topladı gitti..



- ve OST meselesi. Kkkotboda Namja'yı bu kadar sevmeme neden olan en büyük etmenlerden biri şarkıları. hala böylesine güzel ve çeşitli şarkıları olan bir diziye rastlamadım. diziyi izleyeli yıllar geçmesine rağmen hala dinliyorum tüm şarkılarını. "because I am stupid" başta olmak üzere tüm şarkıları bir harika. Hana Yori Dango'nun müzikleri de güzel, özellikle "love so sweet"i çok sevdim, ama Kore versiyonu bu konuda gerçekten aştı.. Kore dizileri kategorisinde de hala onun kadar güzel müziklere sahip dizi yok..


- ve elbette dizinin sonu. Kore versiyonu o kadar gösterişliydi ki öylesine basit bir sonu bekmememiştim ondan. hayal kırıklığına uğradım. Jun Pyo her sıradan insanın yapabileceği gibi dizlerinin üzerine çöküp bir yüzük verdi kıza o kadar.. ama Hana Yori Dangoda acayip gösterişli bir tören hazırlamış Tsukasa. bir stadyum dolusu insanın önünde Makino'ya evlenme teklifi etti. diziye yakışır bir son olmuştu gerçekten..



ayrıca Jan Di çocuğa evet bile demeden bitti dizi. insan bir sarılır.. oysa Hana Yori Dango'da ne kadar mutluydu çiftimiz son bölümde..



kısaca izlenimlerim bunlar.. iki versiyon da birbirinden güzel. Hana Yori Dango serisi dünyaca ünlü olmayı hakediyor kesinlikle. ama her şeye rağmen benim favorim ilk göz ağrım olan Kkotboda Namja..  özellikle ilk sezonunu birçok diziye değişmem.. hımm yine izleyesim geldi, f4'ü özledim sanırım :)

12 Nisan 2011 Salı

"Coffee Prince" biraz geç oldu ama^^



evet gerçekten biraz geç oldu, sanırım aranızda bu diziyi izlemeyen yoktur.. hele ki blog dünyasında gerçekten çok ünlü Coffee Prince, Koresever bir blogger'ın el kitabında ilk onu izlemek yazıyor denebilir :) bense bu diziyi nedense bir türlü izleyemedim bugüne kadar; Full House, Tree of Heaven gibi gereksiz dizileri izleyerek caanım diziyi atladım malesef.. fakat dün gece son bölümünü izleyerek bu güzel romantik komediyi de izlemiş olma zevkini tattım. gerçek bir romantik komediymiş kendisi, hani iki üç bölüm güldürüp, üç bölüm romantik takılıp sonra entrikalarla dramlarla sonuçlanan dizilerden değilmiş.. son bölümüne kadar romantik komedi olma özelliğini yitirmeyen tek dizi denebilir hatta.. esas kızla esas oğlan birbirini yanlış anlamadı, ayrılıp bölümlerce gereksiz yere dram yaşamadı, kötü anne, baba, dede, nene sendromu yok, "onunla evlenirsen şirketimiz batar" klişesi yok ooo daha ne olsun :) daha önce de söylediğim gibi ben hariç herkesler bu diziyi izlemiş olduğu için konu falan yazmıyorum.. erkek kılığına girmiş kız hadisesi.. ama ne kız.. Kore'deki erkeklerin %80'inin bu kız kadar erkek olabileceğini düşünmüyorum ben. konuşması, oturup kalkması, saçı, başı kıyafetleri.. hepsi ama hepsi erkeksi.. yani kız erkek kılığına girmiyor aslında, onun tarzı bu, insanlar erkek sanıyor malesef, o da buna itiraz etmiyor, ee ne yapsın ekmek parası :)



bu konuya benzer iki dizi daha izledim, Hana Kimi ve You are Beautiful.. Hana Kimi'deki Ashiya Mizuki denen hatun kız çıtı pıtı minnacık bir kızdı, o sempatik, nazik tavırlarıyla erkek denmesi imkansız kendisine.. You are Beautifulda'daki Go Mi Nam ise beni dizi boyunca deli etmeyi başaracak kadar başarısızdı bu konuda.. insan bir nebze erkek olmaya çalışır, yokk.. havalı saçları, sevimli kostümleri, narin davranışlarıyla benden daha kızdı kendisi.. ve kimse bunu sorgulamamıştı dizide.. ama Eun Chan -Yoon Eun Hye- hepsine taş çıkardı.. Yoon Eun Hye'yi gerçekten çok sevdim dizi sayesinde..



her şey bir yana bu dizi sayesinde Gong Yoo ile tanışmış oldum sonunda. bugüne kadar filmini dizisini izlemediğim aktör kalmadı sayılır, ama Gong Yoo bu aktörlerin dışında kalmıştı.. çok yazık olmuş.. hele buradaki Han Kyul karakteri ile kendisini öyle bir sevdiriyor ki.. olaylara verdiği tepkiler şahane bir kere, şaşırması korkması falan.. sonra Eun Chan'a sarıldığı zaman yüzünde oluşan o ifade.. acayip bir şey gerçekten :) vee bir de gülüşü.. en sempatik, en karizmatik, en çapkın gülüş sahipleri belliydi bu güne kadar benim için. ama en sıcak gülümseme ödülünü Gong Yoo'ya veriyorum.. gülüşü gerçekten insanın içini ısıtıyor.. diziye gelirsek yine, Han Kyul'un -Gong Yoo- travması ön planda ilk bölümlerde. çocukcağız bu güne kadar hep kızlarla takılmış, bir gün bir oğlan çocuğuna abayı yakıveriyor.. tabi çıldırdığını sanıyor, reddediyor, hatta kıza sarılıp test yapıyor kendince :)



buradaki dramatik ifade de testin sonucunun negatif olduğunu gösteriyor malesef.. ama o öyle duygusal öyle romantik bir pıtırcık ki tıpkı Nakatsu gibi "benim aşkım cinsiyet falan tanımıyor" diyor adeta.. "Ne olursan ol artık hiç önemli değil. İster erkek ister uzaylı, seni seviyorum." diyor çocuğa sarılarak..



işte o sarılma.. ben hayatımda bu kadar sıcak, bu kadar güzel bir bakış görmedim.. neyse sonra gerçekler anlaşılıyor tabi, çocuk yaşadığı travmanın hesabını soruyo kızdan doğal olarak.. falan filan. barışıyorlar sonra, ama çok tatlı bir barışma oluyor. saf Eun Chan çocuğun evinin önüne gelmiş geri dönerken kestanelerini döküveriyor yola.. aynı şekilde Eun Chan'ın evinin önüne gelip geri dönen Han Kyul evinin önünde kestaneleri görüyor gülümseyerek toplamaya başlıyor ve kestaneler ikiliyi buluşturuyor..



Han Kyul pamuk şekeri gibi çocuk gerçekten, hiç kıyamıyor kıza affediveriyor.. tıpkı gerçek hayattaki gibi. insanlar kızar tepki gösterir sonra yumuşarlar. o da yaşıyor bunları teker teker.. zaten bu dizinin en sevdiğim yönü gerçek hayatın ta kendisini yansıtması.. aşkları, gelecek kaygıları hiçbiri abartılmamış, hepsi herkesin yaşadığı şeyler aslında.. soonra bizim Han Kyul evlenmek istiyor erkek fatma Eun Chan'la. hayaller falan kuruyor.. yirim yirim :)



Han Kyul'un hayallerine verdiği tepkiler bile şeker ötesi :) kendisi böyle hayaller kuruyor ama bir yandan da Eun Chan'ı süründürmeye çalışıyor..  Eun Chan'ın dizinin ilk bölümlerinde hoşlandığı Han Sung'u hatırlatıp duruyor kendisine.. küçük kardeşiymiş ya da oyuncak bebeğiymiş gibi oynuyor kızla.. zavallı Eun Chan da onu ciddiye alıyor yavrum yazık :)



kıza zorla seni seviyorum dedirtip, sonra kızmış gibi telefonu kapatıp da kendinden geçmesi yok mu.. alem çocuk ya :)



okyanus sahnesi de kesinlikle favorilerimden.. buralar dizide Han Kyul'un Eun Chan'dan hoşlanmaya başladığı ama bunu kabul etmek istemediği, kendi kendine "yok artık, olamaz" dediği kısımlar. ah zavallı Han Kyul nasıl zor bir durumda, sevgisini çocuğa ancak o uyuyunca gösterebiliyor.. bu süreçte psikolojisi bozulacak diye korktum yani, gerçi psikoloğa da gitti. kahve yaparken çocukcağızı korkutan o tuhaf psikolog :) kuzum ya nasıl çaresizdi o adamdan bile medet umdu :)



biraz da dizinin diğer karakterlerinden bahsedeyim. yani kafe çalışanlarından.. bir kafede ancak bu kadar tatlı, sempatik yakışıklı çocuklar olabilir, ah benim okulumun civarındaki kafelerde çalışacak o princeler, çıkar mıyım oradan bee :)



Coffee Prince'ın çıtırı, tatlısı Jin Ha Rim -Kim Dong Wook- :) pozitif enerjisi ile diziye tat kattı gerçekten. biraz sapık biraz şıpsevdi olsa da onsuz kafe olmazdı. hem o da yıldızını buldu sonunda "Byul aah Byul" :)



artık Kim Jae Wook denince aklıma mutfak gelecek ya önce pastacımdı şimdi wafflecım oldu.. olsun ben onu böyle sevdim. (Marry me Mary'deki Jung In rolünü saymıyorum bile!) Sun Ki karakteriyle yine cool, yine karizmatik.. göz zevki yaşattı yine bana..



Hwang Min Yeop -Lee Eon-.. deli etti beni o Eun Sae cadısının eziyetlerine göz yumarak 17 bölüm boyunca.. kıskandırayım dedi onu da beceremedi.. aah ah nerde böyle fedakar erkek, hatta kurbanlık koyun bile denebilir kendisine.. sadece Kore dizilerinde olan cinslerden :)



bu amcamız da kafenin ortağı müdür Hong -Kim Chang Wan-.. yukarıdaki çıtırlar gibi yakışıklı olmasa da kendisi dizinin olmazsa olmazlarındandır.. öncelikle iğrenç ve pis bir insan.. dizi boyunca midemi bulandırdı sağolsun, bu kadarına pes dedirtti.. hele o pis evi.. ıyyk! o güzelim çocuklar o mikrop yuvasında yaşamak zorunda kaldılar. Ha Rim'in geceleri pislikten uyuyamaması çok iyiydi. "mikroptan ölüp gideceğim" diyordu yavrum :) Sun Ki'nin de eve gelip "bütün gün yatmışsın bari evi temizleseydin, her yeri bok götürüyor" diye müdüre laf sokması falan çok komikti. ama Sun Ki akıllı çocuk, kendi odasını temizledi, onun bölgesi fena değildi evde :) Hong ise tüm bunlara hiç aldırış etmedi, pis ama mutlu hayatına devam etti dizi boyunca :)



vee kafe dışından iki karakter. Han Kyul'un kuzeni Han Sung ve sevgilisi Yoo ju. adamın ses tonuna bayıldım bir kere harikaa. kesinlikle dublörlük de yapmalı bence, belki de yapıyordur :) kendilerine gıcık 2. kötü kız ve 2. kötü adam olmadıkları için teşekkür ediyorum. süperlerdi, kendi alemlerinde takıldılar.. entrika falan karıştırmadılar diziye.. Coffee Prince'ın en büyük farkı da bu bence..  o bahsettiğim gereksiz karakterlerden yoksun olması..



bu terasa bayıldım. terasta bahçe olayını ilk You are Beautiful'da görmüştüm. burası bahçe sayılmaz ama andırıyor. Koreliler seviyor böyle gökdelende doğal yaşam olayını sanırım. çok tatlı baksanıza.. böyle evim olsa terastan çıkmam..



yazıma Eun Chan'ın sevimli kahveleriyle son vereyim dedim.. hiç bu kadar güzel kahve içmedim şimdiye kadar kıskandım :) her neyse, ben bu diziyi sevdim. doğallığıyla, yapmacıklıktan uzak sade karakterleriyle, Gong Yoo'nun gülüşüyle.. falan filan.. bana kendini sevdirdi.. zor ama hala benden başka izlemeyen varsa kaçırmasın derim.. yalnız tek eleştirim OST konusunda oldu. diziye yakışır güzel şarkılar göremedim dizi boyunca. bir de vurucu şarkısı olsa tadından yenmeyecekti benim için..

10 Nisan 2011 Pazar

en güzel dizi OST'ları^^

Kore dizilerini sevme sebeplerimden en büyüğüdür müzikleri.. insanlar bu dizi işini gerçekten ciddiye alıyorlar, bir dizi için OST albümleri çıkıyor ki her  bir şarkıyı en iyi, en popüler şarkıcılar söylüyor.. ee hal böyle olunca bize de diziler bitse de yıllarca şarkılarını dinlemek kalıyor.. bizim en çok rating alan dizilerimizde bile bir şarkı yok doğru düzgün.. aşk-ı memnu bile iki sezonu şarkısız bitirdi, başkalarının şarkılarından otlandı pess :)

her neyse, onca şeyi yazmışken sevdiğim dizi OST'larını da yazayım dedim buraya. belli bir sıraya koymuyorum.. hepsinin yeri ayrı benim için..

SECRET GARDEN- APPEAR







sabahın köründe kalkıp 8.45 dersine yetişmeye çalışırken, üstüne üstük ağzına kadar dolu tramvayda ayakta kalma savaşı verirken bu şarkı imdadıma yetişiyor :) tüm bunlara rağmen beni anında mutlu ediyor, yüzüme kocaman bir gülümseme konduruyor, sonra insanlar delirmişim gibi bana bakıyor :) kısacası Secret Garden işte, şarkısı da kendisi gibi eşsiz, kelimeler yetersiz kalıyor onu anlatmaya..

BOYS OVER FLOWERS- BECAUSE I AM STUPID







boys over flowers diyince benim aklıma bu şarkı geliyor nedense.. bu dizinin tüm şarkıları tartışılmaz bir harika ama bu şarkı diziyle özdeşleşmiş bence.. özellikle ilk 15 bölümde dizinin sonlarında bu şarkının çalması çok hoştu, daha sonra SS501'in başka bir şarkısıyla bitmeye başladı dizi, ben pek alışamamıştım bu duruma.. kısaca, çoğumuz bu şarkıyı romantik kemanıyla gözyaşları döken Yoon Ji Hoo ile özdeşleştiriyorsak da, bence bu şarkı dizinin en güzel şarkılarından..

MY GIRLFRIEND IS A GUMİHO- LOSING MY MIND







hani yukarıda bahsettiğim tramvayda ost dinleyip gülme olayı var ya, işte bu  şarkı da o olaya örnek gösterilebilir diyorum.. çok canlı, çok tatlı, tam diziye yaraşır bir OST olmuş. üstüne üstük bir de Lee Seung Gi tarafından söylenmiş, ee daha ne olsun :)

MY GIRL-SANG EO REUL SA RANG HAN IN EO






my girl'ü o komedi havasından sıyıran güzel müziklerden bu da.. never say goodbye gibi şarkıların yanında iyi geliyor insana.. romantizmi hissettiriyor gerçekten..

GOONG- PARROT







bu şarkıyı yüzlerce kez dinledim denebilir. Howl'u zaten çok severim, bence Kore'nin en güzel sesli şarkıcılarından kendisi. adam bir de böyle romantik bir şarkı söyleyince insan mest oluyor.. Goong'un tüm şarkıları güzel olsa da bu şarkı favorim..

YOU ARE BEAUTIFUL- STILL







aslında bir açıklama bile yapmama gerek yok, ortada bir dizi OST'u var ve onu Hong Gi söylemiş, tamam konu kapanmıştır :) şaka şaka bir şeyler söyleyeyim, benim you are beautiful sevgim zaten malum, bu şarkı da diziye gerçekten çok yakışmış, hele 5. bölümde  Anjell'ın sahnede söylemesiyle bu şarkıya hasta olmuştum denebilir. ama Hong Gi başka.. ondan dinlenmeli..

HANA YORİ DANGO- LOVE SO SWEET







çok az Japon dizisi izlemiş olsam da izlediklerimin içinde en güzeli tartışmasız Hana Yori Dango idi. onunla ilgili söyleyeceklerimi ileride yazacağım uzun uzun ama OST'ların içine onun ikinci sezonunun bu güzel şarkısını koymadan edemedim. ilk sezon şarkısı "wish"den daha çok beğendim ben bu şarkıyı.. "this song is so sweet" diyorum o zaman :)

A LOVE TO KILL- DREAM







A Love To Kill'i uzun uzun anlatmak isterim aslında, gerçekten harika bir dizi kendisi. dizi bir kenara daha o açılışındaki Bok Gu'nun Eun Suk'un başına silah dayadığı kısım bile çok güzel, ama o sahneyi güzelleştiren en büyük etmen bu güzel şarkı..

BOYS OVER FLOWERS- SOMETHING HAPPENED TO MY HEART







bu dizinin 15. bölümden sonrasını pek sevmem aslında. bence seyri değişip akışı bozulan dizilerden kendisi. ya da diğer bölümleri o kadar güzel ki bana öyle geliyor belki de :) fakat bu şarkı bahsettiğim 15. bölüm sonrasında çalan şarkılar arasında en güzeli şarkı bence. insana diziyi bıraktırmıyor bir türlü. hele Jan Di'nin kendini havuza attığı sahnede çalması bir harika olmuştu..

FULL HOUSE- UN MYUNG







öncelikle belirtmeliyim bu diziyi hiç sevmiyorum. benim ilk Kore dizisi hüsranımdır kendisi. hatta beni bir süre Kore dizilerinden soğutmuştur. tabi Playful Kiss'ten sonra değerini biraz  anlamadım ama her neyse :) ama bu şarkı çok güzel. zaten Full House'u izleten üç sebep: ev+Rain+OST :) bu kadar.. ama ben bu şarkıyı kimin söylediğini bulamadım. Rain söylüyor gibilerinden söylentiler var ama ben pek inanmadım açıkçası..

WINTER SONATA- FROM THE BEGINNING







ilk göz ağrım Winter Sonata'mın OST'u.. insanı kalbini acıtabilecek güze sahip bir şarkı.. dizi bitse de şarkının etkisi asla geçmiyor.. belki de diziden daha ünlüdür bu şarkı, çünkü diziyi her izleyen ilk şarkısından bahsediyor.. Wınter Sonata'nın da tüm şarkıları güzel olsa da bu şarkının yeri apayrı..

I AM SORRY I LOVE YOU- SNOW FLOWER







bunu eklemesem olmazdı tabiki.. bi tanecik misamızın bi tanecik OST'u daha ne diyeyim.. hele son bölümde bu şarkının bir kadın şarkıcı tarafından söylenen versiyonu çalıyor ki uuf bir hafta ağlamaktan yataktan çıkamaz insan.. o kadar diyorum..

PERSONAL TASTE- MY HEART IS TOUCHED







Kore dizilerinin bitişlerde çalan şarkıları hep çok güzel oluyor. bu şarkı da öyle.  Seeya zaten "Crazy Love Song' ile kalbimi çalmıştı, bu şarkıyla birlikte kendisini daha da sevdim..

MARY STAYED OUT ALL NIGHT- HELLO HELLO







yazık olmuş OSTlardan bu güzel şarkımız da. çünkü kendisi sadece 3 bölüm boyunca çalabildi dizide. o da Moo Kyul bu şarkıyı 14. bölümde tamamladığı için malesef. kendisini dizinin main OSTundan daha çok sevdim, tabi burada Jang Geun Suk faktörünü de görmezden gelmemek lazım :)

STAIRWAY TO HEAVEN- BOGOSHIPDA







Korenin en ünlü dizi OST'uymuş bu şarkı. diziyi izledikten sonra öğrendim. tüm şarkıcılar bir kez söylemişler sahnede kendisini. yakışır.. böyle romantik, böyle güzel şarkı söylenmeli zaten.. helal olsun Kim Bum Soo..

SHINING INHERITANCE- LOVE IS PUNISHMENT







zavallı Hwan'cığım o soğuk nevale kız yüzünden sürekli aşk acısı çekmekte ve o sahnelerde de bu romantik şarkı çalmaktaydı.. çok duygusal bir şarkı, diziye iyi gitmiş gerçekten..

I AM SORRY I LOVE YOU- MA JI MAK SUN TAEK







belki tam olarak bir OST değil bu güzel melodi, ama hayatımda duyduğum en acıklı parça.. hala her duyduğumda gözlerim dolar.. hele misanın son bölümünde Moo Hyuk'un çocukluğundan itibaren hayatı gösterilirken çalması ağır darbe olmuştu benim için.. diziyi sevme nedenlerimden biri..

ON AIR- ONE WORD







itiraf ediyorum ben bu diziyi izlemedim :) ama OST'unu çok seviyorum, kendisi bir harika.. acaba neden?? çünkü çok tatlı biri tarafından söylenmiş.. bir dinleyin bakalım :)

şu an aklıma gelenler bunlar.. daha belki bir çok OST vardır böyle şu an unutmuş olduğum. olsun onları da yazarım, şimdilik bunları dinleyelim:)

9 Nisan 2011 Cumartesi

"Hansel and Gretel" fantastik filmin kralı^^



bir dönem Kore korku filmlerine sarmıştım çok fena. hergün en az bir tane izliyordum kesinlikle. çok güzel filmlerle de karşılaştım "yok artık bu kadarı da olmaz" dedirtenlerle de :) her neyse, yine böyle güzel bir korku filmi arayışı içerisindeyken Hansel ve Gretel çıktı karşıma. konusu bana her ne kadar bunun bir korku filmi olmadığını düşündürse de, ilginç hikayesi hoşuma gitti ve izlemeye karar verdim. iyi ki de izlemişim. şu ana kadar izlediğim en hoş, en değişik, görsel açıdan en zengin filmlerden biriymiş kendileri meğerse :) konusuna geçmeden önce filmin afişlerine dikkat çekmek istiyorum, o fantastik masalımsı hava ancak bu kadar güzel yansıtılabilir, her bir afiş filmin gizemini içerisinde saklıyor adeta..



ormanın ortasında duran bu yalnız kapı afiş için ne güzel bir seçim olmuş.. her neyse filmin konusuna gelirsek,  filmin başrol oyuncusu Eun Soo -Cheong Jeong Myeong-  bir gün şehir dışında ormanlık bir yerde kaza yapar ve bayılır. uyandığında, gece olmuştur, yaralıdır,  yardım istemek için kalkıp ormana doğru yürümeye başlar fakat ortada kimseler yoktur. ve birden karşısına küçük bir kız çıkıverir..



filmin afişinde de görüldüğü gibi Eun Soo'nun karşısına çıkan bu küçük kız onu evine götürür. burası adeta bir masal evidir, Eun Soo oldukça şaşırır..



Eun Soo evde kızın abisi, küçük kız kardeşi ve anne-babasıyla tanışır. ev oyuncaklarla dolu, ortam çok tuhaftır. çocuk o gece bu evde kalır ve sabah uyandığında telefonunun çekmediğini görür. evin babadan onu şehre götürmesini istese de adam küçük kızının hasta olduğunu söyler, çocuk kendisi çıkıp şehre giden yolu arasa da bulamaz, adeta ormanın ortasında mahsur kalmıştır.. nereye giderse gitsin tüm yollar o ilginç masal evine çıkmaktadır.. zorunlu eve geri döner.. diğer gün ise onu kötü bir sürpriz belkiyordur, çocukların anne babaları acil bir iş için şehre gitmişlerdir. geride ise onlar dönene kadar çocuklara bakmasını rica eden bir mektup bırakmışlardır sadece..



korkmayın bu anlattıklarım sadece filmin ilk 10 dakikasını içeriyor, esas konu buradan itibaren başlıyor. çok değişik, karmaşık olaylar oluyor filmin devamında, şu an anlatmamak için kendimi zor tutsam da izleyin, bu zevki siz de tadın derim sadece..



yazımın başında da belirttiğim gibi film görsel açıdan çok çok iyi. ev, evin içerisindeki eşyalar, oyuncaklar,  fişe takılmadan çalışan eski kocaman televizyon, televizyondaki tarihi çizgi filmler, çatı katındaki eski eşyalar.. hepsi öyle değişikti ki insan masal ve gerçek arasında kalakalıyor.. çünkü Eun Soo hariç bu evde her şey bir masal dünyasına ait..



bu üç çocuktan en küçükleri olan Jeong Soon'a -Jin Ji Hee- bayıldım. çok tatlı, minicik bir şey.. ablası Yeong Hee -Sim Eun Kyeong- ise daha çok sevgi dolu kişiliği ve güzelliğiyle ön plana çıkıyor. büyük abi Man Bok -Eun Won Jae- ise kardeşlerini koruyabilmek için her şeyi yapabilecek bir karaktere bürünmüş filmde.. üçü de rollerinin hakkını vermiş, helal olsun çocuklara diyor insan filmi izleyince..



Eun Soo'nun bu filmdeki o tatlı, şaşkın halleri ise başlı başına bu filmi izleme nedeni olabilir. hani "temiz yüzlü adam" deriz ya adam öyle işte, çocuklar onu bırakmamakta haklılar, insana huzur, güven veren bir yüzü var gerçekten.. bu film için çok iyi bir seçim olmuş kendisi..



çok fazla bir şey anlatamasam da resimlerle göstermek istedim filmin gizemini, güzelliğini. son olarak izleyin bu filmi kaçırmayın derim. beni gerçekten çok etkilemişti ilk izlediğimde. bloğumun adını masal evi koyma sebebim de belki bu filmin bende kalan etkilerindendir.. Koreliler bu masal işini biliyor, güzel adaptasyonlar çıkarıyorlar, yeni yeni masallarda bulışmak üzere diyelim o zaman :)